Yapılan bilimsel araştırmalar, o etkinlik alanında sahip olunan ayrıntı
bilgisini çoğaltmaya yöneliktir. Eğer herhangi bir araştırma, başına
bilimsel sıfatını alacaksa, kimi niteliklere sahip olmak zorundadır.
Yani, ancak bilimsel olmanın gerektirdiği koşulları tam olarak taşıyan
çalışmalar "bilimsel" olarak adlandırılır. Araştırmalarda bilimsellik, salt
teknik olanaklara sahip olmakla gerçekleşemez. Belirli bir yaklaşıma
(mentalite) sahip olmayı gerektirir. Araştırıcının yöntemli çalışması
bilimsel etkinlikte başarının ön koşullarındandır. Yeterince donanımlı
bir çalışma ortamına (laboratuvara, hastaneye vs.), araştırmaların
sürdürülebilmesine yetecek ekonomik kaynağa sahip olmak, bilimsel
çalışmanın maddi ve toplumsal gerek koşullarındandır. Ama; hazırlık,
varsayım oluşturma, denetli gözlem ve deneylerin yapılması ve
sonuçta verilerin yayınlanması aşamalarında da bilim üreten kişinin
kendini etik açıdan da sorgulamasını ve kendisiyle hesaplaşmasını
gerektirecek bir süreç içinde bulunması zorunludur. Bu süreç, hangi
alanda çalışırsa çalışsın, ancak yöntem sahibi olan ve "neden, nasıl"
sorularını kendine yönelten bilimsel araştırıcı için geçerlidir. Genel
olarak bilimsel araştırmalar için söz konusu edilecek durumlar tıp
araştırmaları için de geçerlidir. Temel tıp alanı, fizik, kimya gibi
alanlardakine benzer biçimde, her bilimsel araştırmada bulunması
gereken niteliklerin aynen aranacağı bir alandır. Buna karşılık tedavi
edici ve koruyucu tıp etkinlikleri, kendilerine özgü koşullara sahip
olmakla birlikte, bilimselliğin gerektirdiği olmazsa olmazların mutlaka
sağlanmasının beklendiği alanlardır. Bir başka deyişle, metodolojik
açıdan temel bilimlerden ayırt ettiren özellikleri olmakla birlikte, klinik
tıp içerisinde gerçekleştirilen araştırmaların da sağlam bir bilimsel
temel üzerine kurulmaları zorunludur (Arda, 1999).
Tıp etiği içinde önemli sorun kümelerinden olan araştırma ve
yayın etiği konusunda gündeme gelen olumsuz olayları tanımlar ve
yorumlarken, karşıtı olan iyi eylemler tanımlanmaktadır. Bu alanda
yapılan ve yapılacak olan tartışmalar; etik açısından sorun olan
durumların saptanması ve çözüm önerilerinin geliştirilmesini
sağlayacaktır (Çobanoğlu, 2003).
Araştırmaların başlatılmasında ve yürütülmesinde doğrudan
araştırıcıların, sonra etik kurulların ve destekleyen kurumların,
yayınlanması aşamasında da editörlerin sorumluluk sahibi olduklarını
söylenebilir (Arda, 2003).
Araştırma etik kurulların esas görevi;
önerilen konuların bilimsel ve etik boyutlarını değerlendirmektir.
Bunlardan başka etik kurulların sadece başlangıçta değil, konuların
sonlandırılmasında da rol alması araştırmalar açısından çok faydalı
olmaktadır (Pich, Carne, Arnaiz, ve Gomez, 2003).
Editörler; bu sorumluluk hiyerarşisinde en önde bulunmasalar
da, yayıncılar işlevleriyle paralel olarak önemli düzeyde sorumluluk
taşımaktadırlar. Çünkü bilimsel gündemin saptanmasında onlar
oldukça belirleyici konumdadırlar. Bu aşamada editör
sorumluluğundan ve bir "editorial ethics"den söz etmek gerekmektedir
(Arda, 1999).
Editörler ve bilim insanları birlikte çalışarak, üniform,
kısa ve öz, hemen anlaşılabilir bir anlatım sistemi oluşturmalıdırlar
(Day, 2003). Böylelikle editörler ve bilim insanları oluşturdukları
sistemlerle çalışmaların fazla abartılı olmasını önlemiş olacaklardır
(Yank ve Barnes, 2003).
Ekonomik olarak desteklenmeyen çalışmaların yürümeyeceği
bir gerçektir. Araştırıcı konu seçimini yaparken, o konunun
desteklenebilir olup olmadığını da düşünmek zorundadır (Arda,
1999). Bilim insanının araştırmasında ne kadar özgür olacağı da
başka bir tartışma oluşturmaktadır. Tıbbi araştırmalar ve onlara
finansal destek sağlayan endüstrilerin ortak çalışmaları birçok yenilik
oluştururken etik açısından da çatışmalara yol açmaktadır. Bununla
birlikte bazı araştırmacılar çalışmalarının sınırlandığını düşünürken
(Mangan, 2003) finansal destekler her geçen gün tıbbi araştırmaların
artmasına neden olmaktadır (Irby ve Wilkerson, 2003).
bilgisini çoğaltmaya yöneliktir. Eğer herhangi bir araştırma, başına
bilimsel sıfatını alacaksa, kimi niteliklere sahip olmak zorundadır.
Yani, ancak bilimsel olmanın gerektirdiği koşulları tam olarak taşıyan
çalışmalar "bilimsel" olarak adlandırılır. Araştırmalarda bilimsellik, salt
teknik olanaklara sahip olmakla gerçekleşemez. Belirli bir yaklaşıma
(mentalite) sahip olmayı gerektirir. Araştırıcının yöntemli çalışması
bilimsel etkinlikte başarının ön koşullarındandır. Yeterince donanımlı
bir çalışma ortamına (laboratuvara, hastaneye vs.), araştırmaların
sürdürülebilmesine yetecek ekonomik kaynağa sahip olmak, bilimsel
çalışmanın maddi ve toplumsal gerek koşullarındandır. Ama; hazırlık,
varsayım oluşturma, denetli gözlem ve deneylerin yapılması ve
sonuçta verilerin yayınlanması aşamalarında da bilim üreten kişinin
kendini etik açıdan da sorgulamasını ve kendisiyle hesaplaşmasını
gerektirecek bir süreç içinde bulunması zorunludur. Bu süreç, hangi
alanda çalışırsa çalışsın, ancak yöntem sahibi olan ve "neden, nasıl"
sorularını kendine yönelten bilimsel araştırıcı için geçerlidir. Genel
olarak bilimsel araştırmalar için söz konusu edilecek durumlar tıp
araştırmaları için de geçerlidir. Temel tıp alanı, fizik, kimya gibi
alanlardakine benzer biçimde, her bilimsel araştırmada bulunması
gereken niteliklerin aynen aranacağı bir alandır. Buna karşılık tedavi
edici ve koruyucu tıp etkinlikleri, kendilerine özgü koşullara sahip
olmakla birlikte, bilimselliğin gerektirdiği olmazsa olmazların mutlaka
sağlanmasının beklendiği alanlardır. Bir başka deyişle, metodolojik
açıdan temel bilimlerden ayırt ettiren özellikleri olmakla birlikte, klinik
tıp içerisinde gerçekleştirilen araştırmaların da sağlam bir bilimsel
temel üzerine kurulmaları zorunludur (Arda, 1999).
Tıp etiği içinde önemli sorun kümelerinden olan araştırma ve
yayın etiği konusunda gündeme gelen olumsuz olayları tanımlar ve
yorumlarken, karşıtı olan iyi eylemler tanımlanmaktadır. Bu alanda
yapılan ve yapılacak olan tartışmalar; etik açısından sorun olan
durumların saptanması ve çözüm önerilerinin geliştirilmesini
sağlayacaktır (Çobanoğlu, 2003).
Araştırmaların başlatılmasında ve yürütülmesinde doğrudan
araştırıcıların, sonra etik kurulların ve destekleyen kurumların,
yayınlanması aşamasında da editörlerin sorumluluk sahibi olduklarını
söylenebilir (Arda, 2003).
Araştırma etik kurulların esas görevi;
önerilen konuların bilimsel ve etik boyutlarını değerlendirmektir.
Bunlardan başka etik kurulların sadece başlangıçta değil, konuların
sonlandırılmasında da rol alması araştırmalar açısından çok faydalı
olmaktadır (Pich, Carne, Arnaiz, ve Gomez, 2003).
Editörler; bu sorumluluk hiyerarşisinde en önde bulunmasalar
da, yayıncılar işlevleriyle paralel olarak önemli düzeyde sorumluluk
taşımaktadırlar. Çünkü bilimsel gündemin saptanmasında onlar
oldukça belirleyici konumdadırlar. Bu aşamada editör
sorumluluğundan ve bir "editorial ethics"den söz etmek gerekmektedir
(Arda, 1999).
Editörler ve bilim insanları birlikte çalışarak, üniform,
kısa ve öz, hemen anlaşılabilir bir anlatım sistemi oluşturmalıdırlar
(Day, 2003). Böylelikle editörler ve bilim insanları oluşturdukları
sistemlerle çalışmaların fazla abartılı olmasını önlemiş olacaklardır
(Yank ve Barnes, 2003).
Ekonomik olarak desteklenmeyen çalışmaların yürümeyeceği
bir gerçektir. Araştırıcı konu seçimini yaparken, o konunun
desteklenebilir olup olmadığını da düşünmek zorundadır (Arda,
1999). Bilim insanının araştırmasında ne kadar özgür olacağı da
başka bir tartışma oluşturmaktadır. Tıbbi araştırmalar ve onlara
finansal destek sağlayan endüstrilerin ortak çalışmaları birçok yenilik
oluştururken etik açısından da çatışmalara yol açmaktadır. Bununla
birlikte bazı araştırmacılar çalışmalarının sınırlandığını düşünürken
(Mangan, 2003) finansal destekler her geçen gün tıbbi araştırmaların
artmasına neden olmaktadır (Irby ve Wilkerson, 2003).
0 yorum:
Yorum Gönder
Lütfen adınızı, soyadınızı ve mail adresinizi belirterek yorum yapınız.