11 Şubat 2014 Salı

Tıp, meslek ve sanat olması yanında bilimsel uygulamalı bir etkinliktir.
Amacını gerçekleştirmek için bilimin bütün dallarındaki bilimsel
bilgileri ve bilimin yöntem bilgisini kullanan teknik bir disiplindir. Etiğin
uygulamalı etiğe yansıyan farklılaşmış uzantısı olarak da
tanımlanabilen tıp etiği, tıp uygulaması sırasında hekim-hasta, hekim-hekim,
hekim-kurum, hasta-sağlık politikası, denek-araştırmacı
hekim, vb. ilişkilerinde belirlenen değer sorunlarıyla ilgilenmektedir.
Hekim kimliğinin bilimsel yönü ile beliren bilim insanı/araştırmacı
yönü, onun araştırma yapma ve bunların sonuçlarını bilimsel
ortamlarda yayın yoluyla yansıtmasını gerekli kılar. Bu bağlamda
hekimin araştırma ve yayın etiği ilkeleri açısından bilgilenmesi ve
uygulamalarına yansıtması beklenir. Araştırma ve yayın etiği ilkeleri
ihlalinin çoğu kez bu konudaki değerlerin bilgisizliğinden
kaynaklandığı gözlenmektedir. Toplumun hekimden beklentisi, onun
nitelikli olmasıdır. Bu nitelik hem moral, hem de profesyonel
niteliktedir. Bir hekimin bu niteliklere sahip olması onun erdemidir.
Hekim bu niteliklerini koruduğu, onları yitirmediği sürece toplumun
beklentilerini karşılayabilecektir. Oysa kendini yenilemeyen, edindiği
deneyimleri bir bilgi sistematiği içinde bütünleştirmeyen, yeni sorunlar
karşısında yeni arayışlara yönelmeyen hekim söz konusu
niteliklerinden ödünler vererek, zamanla erdemini ve saygınlığını
yitirecektir (Çobanoğlu, 2003; Arda, 1990, s. 526).

Tıbbi etik, hekimin, kendisini seçim yapmaya zorlayan
durumlarda tutum ve davranışını belirleyecek ilkeleri irdeleyen
kuramsal bir disiplin olarak tanımlanmaktadır. Hekimin seçim yapmak
zorunda kaldığı ikilemler tıbbi etiğin konusudur. İkilem yaşatan
olayların, aynı tıbbi sorun çerçevesinde kümelenmesi ise etiksel
sorun kümelerini oluşturur. Bilimsel bilgileri ve bilimin yöntem bilgisini
kullanan uygulamalı bir etkinlik olarak tıp alanında; araştırma ve yayın
etiği, bilim etiği, araştırma etik kurulları, bilimsel araştırmalarda
dürüstlük, editoryal etik, akademik etik, bilimsel araştırmaların
değerlendirilmesi konunun farklı boyutları bağlamında etik sorun
kümeleridir.

Bir eylemin etik değerini irdelerken, etik yaklaşımlara göre
temellendirilir. Burada evrensel olarak kabul gören dört ana
yaklaşımdan söz etmek olasıdır. Bunlar Kant’çı, Utilitaryen (Yararcı),
Komunitaryen ve Liberal yaklaşımlardır. Tıbbi etik alanında en çok
Kant’çı ve Utilitaryen görüşler dikkate alınır. Hangi yaklaşım temel
alınırsa alınsın, tıbbi etik açısından olayları ve olguları
değerlendirirken etik ilkelerin ne oranda ve nasıl kullanıldıkları
önemlidir. Tıp alanında benimsenen temel etik ilkeler; aydınlatılmış
onam ve özerkliğe saygı ilkesi, sır saklama ilkesi, adalet ve eşitlik
ilkesi, yararlılık ilkesi... olarak sıralanabilir. Bazen ilkelerin birbiriyle
karşıtlık ilişkisi taşıdığı olaylarda, koşullar bağlamında en uygun ilke
kullanılmalı ve en az değer kaybıyla en fazla ilke kullanılarak tıbbi
eylem gerçekleştirilmelidir.

Bu ilkeler kısaca şöyle incelenebilir:

Aydınlatma ve özerkliğe saygı ilkesi

Aydınlatma; hekim hastasını hastalığı hakkında bilgilendirmekle
yükümlüdür. Bu bilgilendirme açık, anlaşılabilir bir dille ve hastanın
kültür düzeyine uygun şekilde sevecen bir yaklaşımla anlatılmalıdır.
Hekim yargılayıcı değil hastalık hakkında bilgilendirici olmaya özen
göstermelidir.

Özerklik ilkesi; hasta yeteri kadar bilgilendikten sonra
kendisiyle ilgili, bağımsız olarak düşünüp karar verebilme ve bu karar
doğrultusunda eylemde bulunma yeterlik ve yetkinliğine sahipse
özerklik ilkesi gündemdedir. Gelişen hasta hakları kavramıyla orantılı
olarak özerklik ilkesi hekimlik uygulamalarında yer almaktadır.
Özerklik ilkesinin yaşama geçirilmesinde hekim-hasta
arasındaki bilgisel eşitsizliğin gereken oranda giderilmesi ve hastanın
düşünüp, karar verip kendisi için uygun gördüğü eylemi
uygulayabilmesi gereklidir. Hekim bilgilendirme ve hastasının kararına
saygı gösterme şeklinde bu ilkenin yaşama geçmesine yardımcı olur.
Özerklik ilkesi, uygulamada özerkliğe saygı ilkesine dönüşür.
Tanı ve tedavi sürecinde hastanın alacağı kararların yaşama
geçirilmesi ve alınacak kararlara katılımına, bu ilke doğrultusunda
davranarak olanak tanınmalıdır. Bununla birlikte hastaların limitsiz bir
özerkliği diğer hastalar ve toplum açısından problem doğuracak
şekilde eylemlere yol açıyorsa, bu noktalarda özerkliğin sınırları
çizilmelidir.
Araştırma ve yayın etiği açısından, araştırmacı/hekim–
denek/hasta/katılımcı ilişkisinde katılımcıya bilgi verildikten sonra
araştırmaya/önerilen tedaviye katılımı için onayı alınmalıdır. Buna
tıbbi etik alanında aydınlatılmış onam denilmektedir. İnsan denekler
üzerinde yapılacak tıbbi araştırmalarda izlenecek temel etik ilkeler
Helsinki Bildirisi’nde ayrıntılı olarak belirtilmiştir.
Hekimler bilgisel üstünlükleri nedeniyle özerklik ilkesini,
yararlık ilkesi lehine göz ardı edebilmektedirler. Burada hasta
yeterliliği söz konusuysa, hastanın özerkliğine saygı göstermeye özen
gösterilmelidir. Bireyin yararını, en iyi kendisinin
değerlendireceğinden yola çıkılarak bu konudaki karşıtlık giderilebilir.

Sır saklama ilkesi; Hipokrat Andı'nda da yer verilmiş olan sır
saklama ilkesi, tıbbi etik ilkeler içinde en eski olanlardandır. Hekim
mesleği gereği ulaştığı bilgileri sır olarak saklamak zorundadır. Kişinin
özel bilgilerini saklamanın hekim-hasta arasındaki sözleşme gereği,
güven sağlayıcı önemli bir ilke olduğu için çok zorlayıcı yaşamsal bir
sebep, reddedilmesi başka değer kayıplarına yol açacak hukuki bir
şahitlik durumunda veya hastanın onayı dışında asla
açıklanmamalıdır. Hastanın bireysel özellikleri her koşulda sır olarak
kalmalıdır.

Adalet ve eşitlik ilkesi; adalet ilkesinin yaşama geçirilmesinde
ülkelerin sağlık sistemleri önemli bir belirleyen olmaktadır. Sağlık,
kişiden kişiye değişen bir olgudur. Mutlak eşitlik mümkün değildir.
Doğumsal nedenlerle başlayan, bireysel yaşam alışkanlıkları, yapısal
faktörler, çevresel etkilerle süren sağlık düzeyi bir insandan diğerine
değişmektedir. Sağlık gereksinimleri de, insandan insana ve
toplumdan topluma sosyo-kültürel olarak değişebilmektedir
(Çobanoğlu, 2003). Bununla birlikte, bilim ve teknolojideki gelişmeler
ve küreselleşme adalet ve eşitlik ilkesi üzerinde etkili olmaktadır
(Parker ve Hope, 2000).

Yararlılık ilkesi; başkalarına yardımcı olma anlamına gelen
yararlılık terimi, hekimlik uygulamalarında hasta bireylerin yararını
artırmaya yönelik eylemler olarak, “her tür koşulda hasta yararına
öncelik verilmelidir” şeklinde yükümlülük haline getirilerek yararlılık
ilkesine dönüştürülmüştür. Mutlak yararlı olmak ve yararla zararın
dengelenmesi diye iki grupta değerlendirilebilir. “Zarar vermeme
ilkesi” kimi yazarlar tarafından ayrı bir ilke olarak ele alınsa da
günümüzde, hiç zarar vermeden mutlak yararlı olan bir uygulama pek
mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle “yarar ve zararın
dengelenmesi” ve yarar lehine ağırlıklı kararların, yararlılık ilkesi
uyarınca yaşama geçirilmesi daha doğru gözükmektedir. Ayrıca,
organ nakillerinde “önce zarar vermeme ilkesi” gönüllü verici için
tamamen tersine uygulanmaktadır. Bu ve benzeri kaygılarla güncel
bilgiler ışığında bu ayrı bir ilke olarak değerlendirilmemektedir.


0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen adınızı, soyadınızı ve mail adresinizi belirterek yorum yapınız.

Nadir Dağ on Twitter!